Arda Çetinkaya Yazılım ve arada kendim ile ilgili karaladıklarım…

Yazılım kalitesi dendiğinde aklınıza ilk neler geliyor bilmiyorum ama benim uzun bir süre bir çok soru geldi aklıma. Mesleğim ve yaptığım iş dolayısıyla uzun bir süre cidden kafa yordum kendimce. Bazen hala sorguluyorum…Yazılım nedir? Kalite nedir? Neden gerekli? Kaliteli olduğunu gösteren kriterler neler? gibi formal bir şekilde bir kaç tanesini yazabilirim…Çok fazla bu soruların içerisine girmeden, fark etmiş olacağınız üzere yazılım kalitesi ile ilgili bir kaç şey karalayacağım bu sefer…Biraz sesli düşünüp, insanlar neleri nasıl düşünüyoru da görmeyi planlıyorum açıkcası…Neyse dağılmayalım çok…

Yazılım kalitesi

Öncelikle yazılım kalitesinin ne olduğunu oldukça basite indirgeyip, daha sonra karmaşıklaştırmayı düşünüyorum. Genelde komplike yaklaşımlar ile bazı şeyleri anlamakta kendi kendimize işimizi zorlaştırdığımızı düşünüyorum. Yazılım kalitesi, yazılımın çözmeye çalıştığı problemlerin başarı derecesidir. En basitinden bu şekilde düşünebiliriz. Bir problemimizi çözmek, ya da başka bir ifade ile; bir ihtiyacımızı karşılamak adına yazılımın, ihtiyaçlarımızı karşılama derecesi olarak biraz daha karmaşıklaştırabiliriz bu tanımı.

Genelde yazılım kalitesi diyince, esneklik,hız,taşınabilirlik falan gibi özellikleri başlıyoruz saymaya…Ancak bu özellikler bir yazılımın her zaman kaliteli olmasını sağlar gibi bir şey söyleyemeyiz. Ya da bunlar olmazsa yazılımın kalitesiz olduğunu da söyleyemeyiz. Bu özellikler, kalite derecesinin belirlenebilmesi için, ihtiyaçlar doğrultusunda ortaya çıkan özelliklerdir. Bu iki kavramın tam olarak anlaşılmadan, çok iç içe alındığını ve bazen, farklı durumlarda sorunlara yol açtığını gözlemliyorum. Bundan dolayı yazılım kalitesi ve kalite özelliklerinin birbirinden ayrı kavramlar olduğunun altını çizmek isterim.

Bir yazılım projesinin geliştirme aşamasında, her yazılımcı, kaliteli olacağını düşündüğünden yukarıda saydığım bir kaç özelliğe direkt dikkat ederek geliştirmeye başlar. Hızlı olsun”…”Esnek olsun, yarın başka modüller yazarım”…”Kodu okunabilsin”…”Veri katmanını, tüm veritabanı sistemleri ile uyumlu çalışacak şekilde yazim ki, başka sistemlerle de uyumlu olsun”…Bunlar sadece bir kaçı…Hepimizin düşündüğü, bir şekilde yapmaya çalıştığı şeyler…İyi güzel de, bunlar gerçekten gerekli mi? Kodu okunamayan, tek veritabanı ile çalışan, çok hızlı olmayan bir yazılım kaliteli olamaz mı? Olur, hem de çok güzel olur…

Yukarıda dediğim gibi ihtiyaçları sorunsuz bir şekilde karşıladığı sürece, problemleri kolaylıkla çözdüğü sürece yazılım kaliteli olarak nitelendirilebilir. Nitelendirilebilir diyerekten özellikle ucu açık bir ifade kullandım. Bu noktada da ‘Kime göre kaliteli?’ sorusu ortaya çıkıyor çünkü. Yazılım kalitesi, yazılımın kullanıcıları açısından farklı şekilde yorumlanabilir. Yazılımı yazan kişiler açısından, yazılımı kullanan kişiler açısından ve yazılıma bakım yapacak kişiler açısından kalite derecesi değişiklik gösterecektir.

Biraz basit ve belki saçma gelebilecek bir örnek üzerinden gidiyor olacağım, ama yukarıda bahsetmiş olduğum farklılıkların netleşmesi adına daha anlamlı olacağını düşünüyorum. 2013’e yeni girdiğimiz şu günlerde, yılın ilk günlerinde bir çok kişi milli piyango heyecanı yaşamıştır sanırım. Her senenin ilk saatlerinde, bu piyango çekilişini yapacak bir uygulama yazmamız gereksin. İhtiyaç oldukça basit…Yedi tane düğme olacak, her birine basınca 0 ile 9 arasında bir sayıyı gösterecek. Çıkan sayılar da veritabanına yazılacak. Oldukça basit…Görsel olarak hiç bir özelliğinin olmasına da gerek yok. Bu ihtiyaçları tam anlamadan, bu ihtiyaçların çıktığı noktaları iyi çözümlemeden bu kadar basit bir yazılım projesini geliştirmeye başlarsak, kalite özellikleri içerisinde kendimizi kaybetmemiz çok mümkün. Mesela bu uygulamanın hızlı olmasına hiç gerek yok…Yılbaşı eğlence telaşı zaten herkes sabah bakıyor (: 1 sayıyı 10 dakikada hesaplasa da olur…Kullanışlı olmasına da gerek yok, sadece bir düğme olacak, sayıyı gösterecek ekstra bir şeye gerek yok…Görsel olarak yanar dönerli bir arayüze de gerek yok…Çıkan sayıları yazarız bir kartona, 2-3 kadın ve erkek şık bir şekilde sunar (: …Genişletilebilir de olmasına gerek yok, 7 tane sayı hesaplayacak sadece… Vermiş olduğum örnekler çok basit örnekler olsada, burada altını çizmek istediğim nokta, kalite özeliklerinin, ihtiyaçlar doğrultusunda şekillenmesi gerektiği. Bu uygulamayı ortada olmayan bir ihtiyaca göre, yarın öbür gün sayılsal loto içinde kullanılabilir diye esnek ve genişletilebilir bir şekilde yapmaya çalışırsanız, geliştirme süresini gereksiz bir şekilde riske atıyor olup, var olan ihtiyaçları karşılamakta da büyük sıkıntılar yaşayabilirsiniz. Kısacası yazılımın kalitesi için, kalite özelliklerinden kaç tanesini karşıladığı değil, nasıl karşıladığı daha önemli.

Yazılım geliştirirken, genelde analiz süreci iyi işletilmez ise, daha geniş bir bakış açısı ile düşünülmeye gidiliyor. Bazen iyi, bazen kötü bir şey aslında bu…Yani; basit problemler iyi anlaşılmadığından, daha geniş bir perspektif ile bakılıp, “işte şunu da sağlayalım, bunu bu şekilde yapalım ki ileride başka birşey geldiğinde sağlamış oluruz” gibi, kulağa güzel gelen ama karmaşıklığa yol açabilecek durumlar ortaya çıkabiliyor. Bu durum mevcut geliştirilmekte olan yazılım projesinin kalitesine olumsuz bir şekilde yansıyabilir, hatta büyük bir ihtimal kesin yansır. Ayrıca bir müşteri için geliştirdiğiniz bir projeyi, kaliteli olması adına genişletilebilir olarak düşünüp, başka müşterilere de, başka modüller ile satabiliriz belki diye ekstra bir çaba içerisine girdiğinizde, bu çabanın gerçekten karşılığının olması da gerekmektedir. Cidden başka müşterilere, başka modülleri satabilecek satış ekibinin de olabilmesi ve kaliteli olması adına yapmış olduğunuz bu geliştirmeyi pazarlayabilmesi önemlidir. Yoksa kaliteli olduğuna inandığınız yazılımın, kalite özelliğinin hiç bir önemi olmaz.

Kısacası yazılımın kalitesi, yazılımın ortaya çıkma nedenleri ile  birebir olarak alakı bir kavramdır. Kaliteli bir yazılım için, ihtiyaçların çok iyi analiz edilmesi ve bu ihtiyaçların sebeplerinin anlaşılması gereklidir. Aksi takdirde sıkıntılı durumların oluşması çok muhtemel…Şimdilik bu kadar…Bu konu ile ilgili aklıma başka sorular geldiğinde yine bu şekilde sesli(?) düşünüyor olurum herhalde…

Viyanada yedik,içtik…

/ Leave a comment / ~ 5 dakikada okuyabilirsiniz.

Kahveyi Avrupa’ya Türklerin getirdiği, Avrupa’nın Türkler sayesinde kahve ile tanıştığı bilinir, söylenir…Çeşitli savaşlar, ziyaretler doğrultusunda her ülkeye farklı bir şekilde girmiş bu kahve. Viyana’da bu şehirlerden bir tanesi…Belki de Avrupa’da kahve diyince ilk akla gelen şehirlerden biri. Türkler sayesinde tanımalarına rağmen, bizden daha yoğun bir şekilde bu olayı kültür formatına sokmaları, çeşitlendirmeleri biraz düşündürücü belki…Neyse çok takıldığım şeyler değil…Sizin de olmasın…Biz keyfini çıkaralım…

Kahve kültürünün gelişmiş olması Viyana’da cafe ve restoranlara oldukça ciddi bir şekilde yansımız. Bizde elimizden geldiğince bunların keyfine varmaya çalıştık. Viyana’da bulunduğum süre zarfında gittiğim ve beğendiğim cafe’leri/restoranları, topluma mesaj kaygısı ile paylaşim ki gidenlerin kafaları çok fazla karışıp kararsızlık yaşamasın diye başlıyorum o zaman…

Café Prückel

Cafe Prückel1900’lerin başında açılan bu cafe Viyana’nın şehir merkezinde. Oldukça geniş ve ferah bir ortamı var. 1950’li yıllarda bir evin oturma odasında oturuyormuş hissi ile sizi alıp götürüyor. Biz burada kahvaltı yapmayı tercih ettiğimizden tatlı ve pasta konusunda çok bir şey söyleyemeyeceğim. Ancak kahvaltı konusunda, reçel ve kruvasanlarının oldukça tatmin ettiğini söyleyebilirim. Yanında güzel bir kahve ile de güne başlamak için bizi oldukça motive etti diyebilirim. İmkanınız olursa, dinlenmek için bile mutlaka uğrayın derim.

Web sitesi: http://www.prueckel.at/

 

 

 

Café Leopold Hawelka

Cafe HawelkaGraben’nin girişinde bulunan bu cafe eski dekoru ile oldukça etkileyici bir cafe. Duvarlarındaki etkinlik afişleri ve eski fotoğraflar ortama güzel bir hava katıyor. Melange olarak adlandırılan, cappuccino’nun daha az köpüklü versiyonu olan ve genel olarak Viyana’da meşhur olan bir kahve içtik. Fena değildi…Mutlaka uğrayacağınız bir caddeye(Graben) çok yakın olduğundan şans verebileceğiz bir yer olabilir.

Web sitesi: http://www.hawelka.at/

 

 

 

 

Café Landtmann

Cafe LandtmannRathausplatz’ın biraz karşısında kalan oldukça büyük bir cafe. Aslında restoran demek sanırım daha doğru olur. Çünkü ciddi anlamda bir yemek menüsüde var. Ki biz burada güzel bir akşam yemeği yedik. Ne yapın edin mutlaka içeride oturun. İçerisi daha samimi ve sıcak bir ortam. Sıcak derken, kışın gittiğimiz için gerçek anlamında kullandığımı belirtmek isterim (:

Cafe LandtmannBeef Goulash ve Tafelpitz olarak adlandırılan haşlama et yedik. Oldukça lezzetli ve doyurucuydu diyebilirim. Yanında iki kadeh şarap ile de oldukça keyifli bir akşam geçirdik. Ortamın vermiş olduğu rahatlık ve yorgunluğumla burada oldukça uzun vakit geçirdik diyebilirim. Yemek sonrasında ortaya aldığımız 3 tane küçük meşhur Viyana tatlısı(Mozart torte,sachertorte,gebackene topfentorte) ile bu restorandan oldukça keyifli bir şekilde ayrıldık.

Web sitesi: http://www.landtmann.at/

 

 

Café Sperl

Cafe SperlNaschmarkt diye adlandırılan büyük pazarın kurulduğu caddenin paralelinde bulunan yine eski ve sempatik bir cafe. Burada bir başka kahvaltımızı yaptık. Oldukça lezzetli bir sosis ve yine kuruvasını paylaşıp, ekstra da bir tane “ham and cheese toast” aldık…Gerçi pek tost ile alakası yoktu ama yine de lezzetliydi. Yanlarında gelen bol tuzlu ekmeği yadırgasak da, reçel ile ben biraz dengeleyip oldukça mutlu oldum. Yaş ortalamasının yüksek olduğu bir garson portföyüne sahip. İnsanı şaşırtacak kadar yüksek hatta…Before Sunrise’ın bir sahnesinin burada çekilmiş olması ise güzel bir kulak arkası bilgi olarak benden size hediye olsun (:

Web sitesi: http://www.cafesperl.at/

 

 

Café Central

Cafe Centralİçi oldukça geniş olan Cafe Central yine cafe/restoran kategorisinde…Ortasında ki piyano ile canlı olarak size eşlik eden müzik, tatlınızı yerken arkada güzel bir fon oluşturuyor. Çok reklam kokan bir cümle oldu ama cidden öyle…Yemek menüsü de olduğundan biraz daha yoğun ve koşuşturmalı bir yer. Buna rağmen geniş alana sahip olduğu için hiç bir rahatsızlık duymuyorsunuz. Apelstrudel(elmalı bir tatlı, yine Viyana’nın meşhur tatlılarından) ile Mozart ve Maria Theresia kahvelerini indirdik mideye. Oldukça soğuk bir günün akşamında olduka güzel geldiğini söyleyebilirim. Yine şehir merkezinde oldukça hareketli bir bölgede olduğundan, mola vermek adına uğrayabileceğiniz bir yer. Tavsiye ederim…

Web sitesi: http://www.palaisevents.at/en/cafecentral.html

 

 

Cafe Schwazenberg

Cafe SchwazenbergRingstrasse üzerinde bir köşede olan bu cafe’de yine bir kahvaltı yaptık. Açıkcası kahvaltı konusunda en başarılı olan yer burasıydı diyebilirim. Bu sefer farklı bir sosis istedik. Soslu falan…Oldukça lezzetliydi…Burası oldukça kalabalık bir bölgede olduğundan yer bulmak konusunda biraz sabırlı olmak gerekiyor sanırım. Ki biraz beklememize rağmen, yaşlı bir amca ile masamızı bir süre paylaşmamız gerekti. Ama yine de oldukça keyifli bir kahvaltı oldu diyebilirim.

Web Sitesi: http://www.cafe-schwarzenberg.at/

 

 

 

Devam…

Yılbaşında Viyana…

/ Leave a comment / ~ 3 dakikada okuyabilirsiniz.

2012 yurt dışı seyahati konusunda bana oldukça cömert davrandı. Sırasıyla Zell am See, Belgrad,Roma,Floransa ve Prag şeklinde cidden güzel yerleri gezip, görme şansım oldu. 2012’nin son günleri de aynı cömertlikte devam etti ve 2012’ye Viyana’da hoşçakal diyip, 2013’e merhaba dedim…

Açıkcası böyle bir plan yapmadan önce Viyana’da yılbaşı kavramının çok bilincinde değildim. Yani benim için sadece “çooook özel” bir tatil ve biraz buralardan uzaklaşıp kafa boşaltma seansıydı. Bu yeterli iki sebebin yanına yılbaşı kavramı da eklenince, oldukça güzel bir 2012’ye veda oldu benim için…
Çok fazla Viyana’da şu var, bu yok şeklinde bir Viyana yazısı yazmak istemiyorum açıkcası…Belki sonra…Yeni yıl kutlamaları nasıl oluyor, biz ne yaptık, biz ne yapmadık şeklinde bir şeyler karalayıp gözünüzü yoruyor olacağım…O kadar…

Öncelikle yeni yıl kutlamaları için Viyana ciddi anlamda hazırlanıyor. Her şehir belli bir bölgesinde bu hazırlıkları yapıyordur ancak Viyana, şehrin tüm yerinde bu hazırlıkları oldukça güzel bir şekilde sunup,farkındalık yaratıyor diyebilirim. Her sene aynı rota mı oluyor bilemiyorum ama 1’den 12’ye kadar numaralandırdıkları bölgelerde büyük sahneler kuruluyor. Öğlen 2’den itibaren başlayan müzikler,konserler falan yeni yıl çoşkusu oldukça uzun ve keyifli geçirmenizi sağlıyor. Öncesindeki Christmas gazı ile zaten kafaların rahat olduğu insanların neşesi ister istemez size de yansıyor. En azından bana yansıdı ve öyle bir ortamda bulunmaktan ayrıca keyif aldım…Belki başka bir yerde olsa bu kadar keyifli olmazdı…

Sahnelerin kurulduğu bölgeler kısmen de olsa bir birine yakın bölgeler. Bu yüzden yürüyerek hepsini dolaşmanız mümkün. Ancak bazı bölgeler diğerlerine nazaran daha yoğun bir kalabalık ile sizi bekliyor olacaktır.Sahnelerin bulunduğu bölgelerde, küçük tahta klübeler mevcut…Aslında bu klübeler sadece yılbaşına özel değil…Hem kış, hem de Christmas diye kurulan bu klübeler yıl başında sayı olarak “peek” yapıyor sanırım. Bu klübelerden soğuğu biraz olsun unutmak için sıcak şarap,punch ve bilimum içeceği alabilirsiniz…Hediyelik eşya ve yemek konusunda da oldukça güzel seçenekler mevcut. Bol bol sıcak şarap ve punch içerek soğuğa kafa tutmanız mümkün. Arada sosisli sandviçler ile de karnınızı doyurabilirsiniz…Biz böyle yaptık…Çok da memnun kaldık…Siz de yapın…

Kurulan sahnelerde daha çok yerli gruplar yer alıyor olsada arada popüler kültürün ürünlerine denk geldiğinizde oldukça eğlenebiliyorsunuz. Bazen “yaaa bu çalan ne ki,anlamıyorum” falan desem de, bazı şarkılarla direk ortaokul-lise yıllarıma da gitmedim değil…

Az önce bahsettiğim bölgeler ciddi anlamda kalabalık olabiliyor. Hatta bazen yürümekte zorluk çekebiliyorsunuz. Ancak kimse bundan rahatsızlık duymadığı ve medeni bir şekilde eğlenmeye çalıştığı için bu kalabalık hiç bir şekilde sorun oluşturup,bunaltmıyor…Türkiye’de olsa…offf vazgeçtim…Düşünmek istemiyorum…Bu arada bu kadar kalabalık olmasına rağmen ortamda ki güvenlik sayısı çok azdı. Güzel bir şey…

 

 

Biz tüm bölgelerde kısmen zaman geçirmeye çalıştık. Açıkcası ben en çok Rathausplatz’da “City Hall” diye adlandırılan binanın önünde kurulan alanı beğendim diyebilirim…Kocaman bir çam ağacı…Işıl ışıl bir bina ve mutlu insanlar…Buradan yeni yıla girdiğimiz bölgeye, yani Stephansplatz’a kadar yürüdük. Hatta yetmedi iki kere yaptık bunu…Çok tercih etmesek de soğuk buna zorladı desem sanırım yalan olmaz…Olsun ama hiç bir şeyi kaçırmamış olduk böylece…Siz de yapın,iyidir yürümek…

Saat 00.00’a yaklaşırken, hem hafif yorgunluk belirtileri, hem de sonrasında otele gitmek açısından kolay olması adına Stephansplatz’a kendimize yer edindik. 3 yaşından, 80 yaşına kadar her yaştan insanın güldüğü bir kalabalığın içinde 2012’ye veda etmeye hazırdık…Herkes şampanyalarını hazırladı,kadehlerini çıkardı…fünf,vier,drei,zwei,eins…yuppiiiii…

 

Havai fişekler eşliğinde biz de kendi şampanyamızı patlattık ve 2012’ye el salladık…Havai fişek(buda böyle mi yazılıyor bilmiyorum ama neyse) konusunda çok yeterli olmasa daAçıkcası havai fişek konusunda oldukça büyük bir beklenti içerisindeydim ama ne yazık ki umduğumu bulamadım. Çok tercih ettiğim bir şey değil gerçi ama biraz daha çok olmasını beklerdim. Gerçi gerekte yoktu aslında şimdi düşünce…Bireysel olarak herkes kafasına göre havai fişek aldığı için, .ötümüzde patlamasa bari korkusu yetti…

Toparlamak gerekirse, benim için “özel bir tatil” olmaktan öte, ayrıca çok da güzel bir yeni yıl başlangıcı oldu Viyana…Tavsiye ederim…Ettim…

Hayatımızda bir şekilde olupta, aslında çok farkına var(a)madığımız insanlar var malum…Aynı şekilde onlar içinde öyle…Ne kadar farkına varmamız lazım, bunun farkında olmak gerekli mi, gereksiz mi tartışılır. Neyse asıl konumuz bu değil zaten…İnsanlarımıza dönelim…Toplumun getirdiği bazı sorumluluklardan dolayı hayatınızda olan ya da sosyal yaşantımızda arka planda kalan, ama bize çok küçükte olsa bir katkısı sağlayan insanlar, bu bahsettiğim insanlar…İsimlerini bile bilmediğiniz, başka bir ortamda görseniz belki tanımayacağınız insanlar…Oturduğunuz sokaktaki bakkalın çırağı…Her gün minibüs durağında beklerken,minibüsleri organize eden adam…Sitede ki güvenlik…Şirkette ki temizlik ile görevli personel…Karşı komşunuz…Sizin farkınızda, sizin onların farkında olduğunuzdan daha çok olan insanlar…

Çok önceden de bir yerlere yazmıştım sanırım…Bu blog’u ileride, eskiden neler yapmışım, neler ile uğraşmışım, nelere kafa yormuşum bunları saklayabilmek adına oluşturmuştum zamanında…20 yıl sonra küçük bir tebessüm ile hatta belki anıra anıra gülerek okumaktan çok mutlu olacağımı düşündüğüm için birşeyler yazıyorum. Haa bu şekilde herkese açık bir şekilde olması niye derseniz, içimdeki paylaşım içgüdüsünün bu şekilde motive olması diyebilirim belki…Neyse…İleride bunarsam falan okuyacak bir sürü şey işte…Geçen günlerde aklıma takılan, yukarıda bahsettiğim insanları listelemek istedim ki, bu zamanlarda neler olmuş, neler yaşamışım bana hatırlatırlar belki…Ara ara yaparım belki böyle…

İtü Ayazağa Arı-1 güvenlik…Beşiktaş-Sarıyer dolmuş duraklarında ki adam…Doğa Büfe’nin sahibi…Zümrüt taksi çalışanları…Komşu Fırın(Barbaros cad.)’da ki kasiyer…DiaSA çalışanları…sigur’un veterineri(kaç yıl oldu cidden isimlerini bilmiyorum,ayıp bana)…NarCity güvenlik…apartman görevlisinin sürekli bilgisayarı bozulan çocuğu…karşı komşum…yönetici olan üst komşum…adını bilmediğim ama komşum olduğunu sandığım sürekli benle muhabbet etmeye çalışan adam…Subway’in yemek getiren görevlisi…İtü Ayazağa Arı-1’de ki kafeterya çalışanları…Sokak başındaki berber…Balkan esnaf lokantasının sahibi…İstinye Park otopark görevlileri…

Şimdilik bu kadar…Benim onları tanıdığımdan daha çok beni tanıyan insanlar daha doğrusu benim, farkında olduğumdan daha çok, bana farkında olan insalar…Küçük ama güzel renkler…Farkında olun ara sıra…

 

 

Türkiye’de ki Alt .Net grubunun uzun süredir üzerinde çalıştığı Alt.Net TR DevDays 9 Aralık 2012 tarihinde çok güzel ve kapsamlı bir içerikle sonunda gerçekleşiyor. Sonunda diyorum çünkü uzun süredir bu etkinlik üzerine çalışılmaktaydı.  Şiddetle

9 Aralık 2012‘de etkinlik, Bahçeşehir Üniversitesinin Beşiktaş kampüsünde,  konferans salonu D’de gerçekleşecek. Etkinlik ile ilgili programı aşağıda bulabilirsiniz.

09:00 Windows Azure ile Uygulama Gelistirme Senaryoları – İbrahim Atay
10:00 Team Foundation System, Sunum ve Workshop – Uğur Tılıkoğlu
11:00 Test Driven Development, Sunum ve Workshop – Erdem Özdemir
12:00 Caliburn Micro WinRT ile MVVM uygulama, Sunum ve Workshop  – Emre Eren
13:00 Öğle arası
14:00 Playing With MongoDB and its official C# driver, Sunum ve Workshop – Serdar Büyüktemiz
15:00 Watin/Selenium ile automated web testing, Hasan Uzun
16:00 Girişimcilik, Eralp Erat
17:00 Agility Panel, Sunum & Workshop – Berke Sökhan & Doğa Öztüzün
18:00 Closing Keynote   Girişimcilik Kısa Sunum – Emre Eren

Etkinliğe katılım ücretsiz olup, katılmak için bu adresten kayıt yaptırmanız gerekmekte.

 

Bu arada Alt .Net oluşumunun Türkiye’de ki grubu olan Alt.Net’i takip etmenizi tavsiye ederim. https://groups.google.com/forum/?fromgroups#!forum/altdotnetturkiye