Zell Am See…Gitmek için plan yapmaya başlayana kadar adını bile duymamıştım bu küçük kasabanın…Avusturya’nın Salzburg şehrinin bir kasabası…Kayak ile ciddi bir şekilde ilgilenenlerin mutlaka bildiği bir kasaba aslında…Zaten bütün olay da bu kayak ile başladı…

Daha önce bir günlük bir Kartalkaya gezisi ile tanışmıştım snowboard ile…Kafayı, kolu bacağı bu bir günde kırmayınca ve arkadaşın da gazı ile kısa bir süre içerisinde hem tatil, hem spor olması adına Zell Am See’ye gidelim dedik. Spor…Kış tatili…Daha ne olsun…missss.

Zell Am See’ye, Viyana’dan trenle gitmek gibi en gereksiz yolu seçtik…İstanbul-Viyana arası uçak biletini ucuza bulduğumuz için aslında bu yolu otomatikman seçmiş olduk. 3-4 saat de olsa Viyana’da zaman geçirebilsek ne güzel olur şeklinde düşündüğümüzden çok da takılmadık buna. Ama gitmeyi düşünenler olursa Salzburg’a uçakla gidip sonra trene binmek zaman açısından çok daha verimli bir tercih olacaktır.

Sol şeritte yaşayan gençlik olarak(bu gençlik kavramına sonra tekrar geliyor olacağım) İstanbul’dayken, Viyana-Zell Am See tren biletini almadık. Viyana’da o gün hallederiz falan filan diyerek geçiştirdik. Bu arada Viyana – Zell Am See arası trenle 5.5 saat gibi bir süre…Hem biletsiz olmanın verdiği stres, hem de tren garı nerede acaba soru işareti ile Viyana sokaklarına attık kendimizi…Büyük bir kilisenin olduğu şehrin ana meydanını(bknz. her Avrupa şehri) gözümüze kestirdik haritadan…Buradan metro ile tren garına gideriz falan filan diyerek yola koyulduk. Nasıl gideceğimizi danıştığımız otobüs şöförünün Türk çıkmış olmasının verdiği tebessüm ile yürümeye başladık.

Pazar günü olmasından dolayı, etrafda in ve cin top oynuyordu…Bizim gibi turist olduğu belli olan 3-5 insan kapalı olan dükkanların vitrinlerine bakıp kendilerince zaman geçiyordu…Sıkıcı bir Avrupa pazar günü dedim içimden…

Madem Viyana’ya geldik, madem biraz zamanımız var, o zaman bir schnitzel yiyelim diye bağırmaya başladı midemiz…Daha önce yine kısa süreli Viyana’da bulunan arkadaşım, ‘ya işte süper bir yer vardı aslında,bayaa güzel ve meşhur ama şimdi bulabilir miyim,bilmiyorum’ diyerek sağ gösterip sol vurmuştu…Madem bilmiyorsun niye ‘süper bir yer var’ diyorsun dimi yani (:

Sol şeritte yaşayan temiz kalpli insanlar olaraktan, tesadüfen buluyoruz dediği yeri…Figlmüller diye bir yer…1905’den beri şahane schnitzel’lere imza atıyormuş…Tıklım tıklım zaten…Eeee nasıl yer bulacağız derken, biraz ilerisinde başka bir şubesini görüyoruz…Kısmen daha büyük…Dalıyoruz içeri…’hooopppp sıra var’…Peki diyor, oturanların tabaklarına bakıyoruz…Kocaman kocaman kocaman,böyle büsbüyük bir schnitzel…Ye ye bitmeyen cinsinden…Neyse bir şekilde oturup,verdik siparişimizi…Kocaman bir schitzel ve değişik bir patates salatası…Son zamanlarda yediğim en güzel yemekti diyebilirim…Özellikle patates salatası…offfff…Viyana’da ki bu kısıtlı zamanda yapılabilecek en güzel şeyi yaptım sanırım…

Yemeğimizi de yedikten sonra, Zell am see’ye nasıl gideceğiz stresi yine bizi esir aldı. Metro ile Westbahnhof’a gidip oradan trene bindik. Ki buradan zaten bilimum yere tren varmış…Hangi trene bineceğimizi falan filan sormaya çalışırken, 3 dakika içerisinde kalkacağını öğrenmemiz ile hemen teknolojik bilet makinalarından biletimizi alıp koşuşturduk trenimize…Bu arada Viyana- Zell Am See tren bileti kişi başı 41 euro gibi bir şey…Arada faydalı bilgi de verim :p

Hava kararmaya başladığından 5 saatlik bu tren yolculuğunda yapılabilecek en güzel şeyi yaptık…Taktık kulağımıza müzikleri, uyuduk…

Ve Zell Am See…

En son gözüm açıkken hiç kar falan yoktu…Trenden indiğimizde ise her taraf bembeyaz…Gecenin bilmem kaçı olmuş tabi bir de…Arkadaşım daha önce Zell Am See’ye geldiğinden burada tanışdığı bir kaç Türk sayesinde ayarladığımız pansiyonumuza doğru yola koyulduk. Küçük bir yer olduğundan her yere yürüyerek ortalama 10 dakikada gidebiliyorsunuz…Bizden umudu kesen pansiyon sahipleri bizi küçük bir tören ile kapıda karşılayınca baya şaşırdık. Pension Hubertus adında, bir karı kocanın işlettiği oldukça sevimli bir pansiyondu kaldığımız yer. Ki ertesi gün, kayak işlerini falan hallettikten sonra ne kadar şahane bir yerde kaldığımızı daha iyi anladım. Çünkü direk dağın ve teleferiğin dibinde…Kalacak yer konusunda arayış içerisinde olacaklara şiddetle tavsiye ederim…Oldukça temiz ve eğlenceli bir yer…

Odamıza yerleştikten sonra yarın için dinlenmeye koyulduk….zzzzzzzzzzzzz

Nerede benim snowboard’um…

Snowboard ile alakam pek olmadığından, board,kask,ayakkabı falan kiralamam gerekiyordu malum…Zell am see bir kayak merkezi olduğundan bilimum bu kiralama işini yapan dükkan mevcut. Biz en büyük kazığı yediğimiz yerden yapmayı tercih ettik…Neden…Çünkü bilmiyoruz…Gerçi en kaliteli malzemeler oradaymış ama benim gibi olayın çok farkında olmayan biri için şu aşamada çok da önemli bir kriter değil herhalde…Neyse…Intersport‘dan kazığımızı 4 günlük olacak şekilde yedik…Ben ayrıca ders alacağımdan, aynı yerden onu da ayarladım…Madem geldik, 4 gün boyunca işin tekniğini,inceliklerini güzel güzel öğrenelim dimi…Son olarak bir de skipass lazım…Bu da, dağdaki pistlere giriş için lazım…Artık herşey hazır olduğuna göre yukarı çıkabilirim…


Uzun bir sıradan sonra teleferiğe bindim ve yukarı doğru çıkmaya başladım…Bu snowboard kiralama, ders ayarlama falan yüzünden arkadaşımla da ayrılmak durumunda kaldım…Ki zaten o kayak yapacağından, direk farklı dünyaların insanı formatına girdik…Neyse…Yukarı çıkarken ki manzara karşısında bir an kala kaldım…Varlığını bildiğim ama göremediğim donmuş kocaman gölü görünce vay beee dedim…Şahane manzara, yukarı yaklaştıkça heyecanlanmam ile bulanıklaştı…Ve artık yukardaydım…Bir şekilde ders alacağım hocayı ve grubumu buldum, tanıştık falan filan…

Yaş ortalaması 7-8 olan bir grupla ders alacak olmanın vermiş olduğu şaşkınlıkla bir an kala kaldım….’Yaşlanmışım galiba’ dedim…’Yok ya bu işin yaşı yok’ dedi Marc(hocam)…Bir an sevindim…Ama sonra ‘Tabi ne kadar genç, o kadar iyi’…ühühühüühühüh

Neyse benim yaşlarımda,hatta benden biraz daha büyük birinin olması tekrardan hayata bağladı beni, daha sonra benden küçük ama bana yakın yaşlarda birinin daha gelmesi, tekrardan sol şeritte yaşayan genç kimliğime bürünmemi sağladı…

İlk gün temel şeyleri öğrendik, ayakta durma, kayarken durabilme falan filan… Kısa bir eğimde düşmeden kayabilme kısmını halletmiştim bile…7-8 yaşlarında ki bebelerden bahsetmek istemiyorum bile…İlk günden, Redbull ile sponsorluk anlaşması yapabilecek kıvama geldiler gibi…Bu arada 4 günümü bu bebelerle geçirmiş olmaktan ciddi anlamda keyif aldım…Çok komik ve tatlılardı…Çocukla çocuk olup, ciddi ciddi karda boğuşup, kar topu bile oynadım…

İkinci gün dönüşler falan filan derken, artık kendimizi daha tepelerde,daha yükseklerde buldum. Ciddi ciddi kayıyordum…Tabi ki ciddi ciddi de düşüyordum…Ama herkesin kaydığı yerden, istediğim yere gidebiliyor olmanın verdiği mutluluk düşdüğümde hiç bir şey hissetmememi sağlıyordu…Hocanın yardımları, gösterdiği bazı teknikler ile kağıt üstünde herşey tamam gibiydi…Artık deneyerek düşerek 4 günün keyfine varmak kalmıştı…

Her gün farklı pistten kaymış olmakta, buraların kralı benim havasını katmıştı…Düşüyordum,dizim dönüyordu, kafayı gözü çarpıyordum ama kimin umrunda…Olayın bir kere tadını aldıktan sonra gerisi çok sorun olmuyor sanırım…

4 gün sonunda, ders almış olmanın da büyük faydasını görerek, kendimce bayaa bir şeyler öğrendiğimi söyleyebilirim. En azından bilinçli bir şekilde kayabiliyorum, neyi yanlış yaptığımı, neyi yapmadığımı biliyorum. Bundan dolayı, mutlaka ders almakta fayda var…Ki özellikle böyle bir yerde…Bir daha gelecek olursam, bir sonra ki seviyeden yine ders alırım büyük bir ihtimal…

Bütün bu olayların sonunda, vücudumu 100 kilo hissediyor olmuş olmam ve yorgunluğum ise çok tatlı bir hatıra olarak kaldı…Hala da geçmiyor…Çok fazla spor yapmıyor olmanın verdiği dezavantajı tüm kaslarıma kadar hissettim…Siz siz olun spor yapın öyle başlayın…Toplumsal mesaj da verdiğime göre yavaş yavaş bitirebilirim yazımı…Çok uzattım zaten…Ama özlemişim…

Neyse…4 gün sonunda oldukça keyifli bir zaman geçirdiğimiz söyleyebilirim…Gündüz bütün gün kayak, akşam yemek ve biraz içki ve erkenden bayılma şeklinde oldukça güzel keyifli bir tatil oldu…Kayak,snowboard gibi bilimum kış sporu ile ilgilenmek isteyenlere şiddetle tavsiye ederim Zell am see’yi…Güzel bir başlangıç olabilir…

Dönüş…

Dönüşü yine Zell am see-Viyana tren şeklinde yaptık…Bu sefer gündüz olduğundan etrafa baka baka,kulağımda müziğimle oldukça keyifli bir vakit geçirdim…Ama bu sefer Viyana’da hiç zamanım olmadı…Schnitzel yerim diyordum ama…ühühühühüüh

Kestirip atarak bitirim artık…Bayaa uzattım…Ben sıkıldım, sizi düşünemedim….