Arda Çetinkaya Yazılım ve arada kendim ile ilgili karaladıklarım…

Barselona’ya turizm amaçlı gidiyorsanız, yerine getirmeniz gereken bir kaç görev var. Yani yapmazsanız, turistlik görevinizi yapmış sayılmıyorsunuz diğer tarafta. Barselona, mimari yönden oldukça dolu bir şehir. Antoni Gaudí’nin eserleri, bu bağlamda şehire oldukça katkı sağlıyor. Gezecek yerler olarakta Barselonalılar bunları zaten gözünüze gözünüze sokuyorlar… Bunun dışında parklar ve farklı yapılar da turizm amaçlı kullanılmakta…

Bir japon turist kadar olamasak da, bu yerlerin hakkını vermeye çalıştık. Diğer tarafta sorduklarında “Evet, gördüm tabi ki” demek için de yapmadık değil…

La Sagrada Familia: Sanırım Barselona’nın en ünlü yapısı. 1882’de başlayan ve hala bitmemiş bir inşaata sahip. Gaudi’nin trajik ölümünden sonra zaman zaman tekrar devam ettirilmeye çalışılan yapı, şu sıralar yoğun bir çalışma içerisinde. Sanırım bir 10 yıla tamamlanır…Pek sanmıyorum gerçi…Neyse…Katolik kilisesi olarak planlanan bu yapı, diğer benzerlerine göre oldukça farklı. Çok orjinal bir mimarisi var. Ciddi anlamda da büyük. La Sagrada Familia’ya gitmeye çalışırken zaten ufuktaki kuleleri, büyüklüğü hakkında bilgi veriyor…

La Sagrada Familia’nın bulunduğu bölgeye gittiğimizde yoğun bir kalabalıkla karşılaştık. “İçeri girmek için saatlerce beklemeniz gerekiyor” efsanesini yoksa gerçek mi diye düşünsek de, dışarıdan La Sagrada Familia’yı seyreden insanların oluşturduğu kalabalık olduğunu anlayınca rahatlıyoruz biraz. Bir kaç fotoğraf çekip, bu değişik yapıyı ekliyoruz fotoğraf albümümüze…Gözümüzü pek bu devasa yapıdan alamasak da, giriş nereden acaba diye bakınıyoruz etrafa. Çok fazla uzun olmayan bir sıraya girip, girişe ulaşıyoruz. Korkulduğu gibi girişte öyle çok uzun bir kuyruk yok…Yani kuyruk var ama çabuk ilerliyor…O yüzden telaşa mahal yok…Ama giriş için sadece…

Giriş 12€ ve 14€ şeklinde kafa karıştırıcı 2 kategoride sunulan bilet ile mümkün…14€’luk biletler ekstra olarak başka yerde bulunan Gaudi’nin müzesine giriş hakkı da sağlıyor. Turistiz ya gideriz kesin diye alıyoruz 14€’luk biletlerden…İçeri girince kafalar yukarda, “Vay be” nidaları ile dolanıyoruz biraz çevrede…”Eee içine girelim hadi” diyoruz…Girdiğimizde içerideki inşaattan dolayı fazla hoşnut kalmasakta, devasa kolonların ve ince işçiliğin önünde eğilip geri çıkıyoruz. Dışarıdan daha iyiymiş, içeride bir b.k yok diyip ukalalık da yapıyoruz…Ama cidden inşaattan dolayı içerisinde ki atmosferi çok iyi fark etmek mümkün değil…Bitince artık…Dışarı çıkınca yine bir kuyruk ile karşılaşıyoruz ki efsanevi sıranın bu olduğunu anlıyoruz…Yukarı kulelerin tepesine çıkmak için asansör sırası bekleyen insanların sırası olduğunu anlayınca, “yaaa ne gerek var” diyor, asansörü pas geçiyoruz…Yani bilemeyeceğim ama çok fazla gerekli olduğunu düşünmüyorum yukarı çıkmanın…Etrafında daha güzel zaman geçirilebilir, ki zaten asansörde 2€…Değmez…

La Sagrada Familia’nın altında müze var bir tane, bunun da içine giriyoruz…O kadar para verdik, girmediğimiz yer olmamalı diyerek, her tarafını dolaşıyoruz…Gaudi’nin çizimlerini ve La Sagrada Familia’nın oluşum sürecinde ki projeleri, heykelleri görüyoruz…”Vay be” diyerek çıkıyoruz…Çıktığımız nokta La Sagrada Familia’nın diğer tarafı oluyor. Burasını dışardan süzerek La Sagrada Familia turumuzu bitiriyoruz.

La Boqueria: Barselona’da ki pazarların en ünlüsü ve sanırım en büyüğü. La Rambla üzerinde bulunan La Boqueria, meyve,sebze,et,balık falan filan pazarı…Bizdeki pazarların çok daha düzenlisi ve eli yüzü düzgün olanı. Çok çeşitli meyve ve sebze bulmak mümkün. Hatta ülkemizin meyve,sebze bilimum yeşilliği ile övünürken bir kez daha düşünmemi gerektirecek kadar çeşit var. Hem çeşit ve tat da var…

İlk giriş kısmında ki meyve ağırlıklı kiosklar bizi bizden aldı…Hangi birinden alacağımızı şaşıran bizim gibi insanlar için böyle karışık meyve tabakları yapıp, içlerine ne varsa koymuşlar…Hiç düşünmeden direk alın…Süper tatları var…Üstüne de değişik bir meyve suyu çaktınız mı mis…Vitamin deposu…

Biraz daha içerilerde hayvansal ürünlerin satıldığı kiosklar var. Bilimum et ve balık bu ürünlerin başında geçiyor. Barselona’da “denizden ne çıkarsa yerim” lafı sanırım gerçek, bilimum deniz canlısı tezgahlarda satılmayı bekliyor. Aynı şekilde bir çok peynir çeşit çeşit bu pazarda satılmakta. İmkanınız varsa, alıp tadına bakın derim…

Devam…

Festival tarihi yaklaşıyor…Hatırlatmakta fayda var… Ayrıntılar ve biletler burada

“La bebe” tarzında argo bir ifade şeklini, Ankara’da doğdum diyince, “Ankara’lılar böyle konuşuyor değil mi” sorusu ile tanıdım. İlginç…Araştırmak lazım…Neyse…Bir önceki Barselona’ya giriş yazımdan sonra arayı fazla soğutmadan “La Rambla” ile devam edelim Barselona ile ilgili gezmece notlarıma…La Rambla… Cidden güzel bir bölge…Neyse, haydi La Rambla’ya…

Barselona’nın en merkezi yerlerinden biri,Plaça Catalunya denen bir meydan; ve bu meydana çıkan caddeler..Bu caddelerden biri de La Rambla…La Rambla, Barselona’ya giderseniz bir çok kere sıkılmadan zaman geçirebileceğiniz bir cadde. Caddeyi kesen sokaklardaki merak uyunduran yerler ve La Rambla üzerinde ki sürekli var olan hareket bu caddeyi güzel kılan en büyük unsurlar. Uzun Barselona tatilinde, biz de bu caddenin hakkını verdik diyebilirim. Altından girip, üstünden çıktık…

La Rambla oldukça geniş bir cadde. Sağ ve sol taraflarda tek şerit halinde arabalar geçse de, orta şeridin genişliği sıkıntı çekmeden yürümekte kolaylık sağlıyor…yani kısmen…Kısmen diyorum çünkü günün belli zamanlarda normalde at koşturabileceğiniz bu cadde, oldukça kalabalık oluyor. Caddenin üstünde ki bilimum aktivite de bu kalabalığı daha da yoğun bir şekle sokuyor.

Caddenin ilk giriş kısmında orta ölçekli kiosklardan bilimum ıvır zıvır temin etmeniz mümkün. Hediyelik eşya, gazete, su, sakız falan filan…Hemen hemen hepsinde aynı şeyler mevcut…Fazla bir olayları yok aslında…Neyse yürüyelim bakalım…Biraz daha ilerleyince caddedeki kuş satan kiosklarlara anlam verme çalışmamız başlıyor…Tavuk, horoz, güvercin gibi hayvanları görünce bu çalışma pek başarılı olamıyor ama içimizdeki hayvan sevgisi de olayı fazla sorgulamamamızı sağlıyor…Lan niye sorgulamayım…Bildiğin güvercini meydandan toplamış, koymuş kafese satmaya çalışıyor…Salak turistlerde böyle sanki bir b.k var gibi caddeyi işgal ediyor…Neyse sinirimizi bozmaya gerek yok… Yola devam…Biraz daha ilerde çiçekçiler başlıyor…Pek bir özellikleri yok, bildiğiniz yeşillik…

La Rambla üzerinde ki standart ama gereksiz aksiyonları bitirdikten sonra, karşımıza çıkan heykel formatına bürünen insanlar ciddi anlamda çok başarılı. Büründükleri karakterlerin orjinalliği ve yaratıcılıkları, kuş saçmalığından sonra ilaç gibi geliyor, sinirimizi yok edip, tekradan Antonio Banderas, Penelope Cruz kimliğimize bürünüyoruz….Bu heykel taklidi yapan insanlar ara sıra depreşip, diplerinden geçen turistlere el kol hareketleri yapıp kendilerince eğleniyorlar, bizde böyle uzaktan bakıyoruz…”Bakacağına 2 kuruş bir şey at” bakışlarını hissedince de hemen oradan uzaklaşıyoruz…Olayımız bu…

Neyse yolumuza devam ediyoruz…Barselona’nın ressamları karşımıza çıkıyor bu seferde…Sizi oturtup 5 dakikada resminizi ya da karikatürünüzü çizen ressamlar var ya onlardan işte…Her yerde olanlarından yani…Yalan… Valla şimdi doğruya doğru, hayatımda gördüğüm en güzel portre çizimleri bu La Rambla üzerindeki ressamların çizimlerinde gördüm. Fotoğraf mı, resim mi ayrımını yapamayıp dibine gittiğimizde, “Fotoğraf lan mı” desek bile “Resim onlar…Resim diyorum” bakışı, saygılar, hörmetler demenize sebep oluyor. Neyse yola devam derken, cafelerin cadde üstündeki masalarında yemek yiyen insanlar dikkatimizi çekiyor…Ne yiyorlar acaba diye düşünürken, “Daha açıkmadık ki” diyoruz…

Devam…

Geçen hafta ayıptır söylemesi, Barselona’daydım…19 Mayıs’ı tatil olarak algılayan “apolitik gençler”(!!) olarak güzel bir tatil geçirdik. Yaklaşık 6 günlük dolu dolu bir tatil…Kafa dağıttım, eğlendim, gezdim, tozdum…Kendi adıma çok güzel bir zaman dilimi geçirdim diyebilirim…Bana eşlik eden Ezgi’nin katkısı da olaya daha bir anlam kattı.Söylemeden edemeyeceğim…

Yüzsüzlük yapıp, bu güzel günlerimi burada paylaşmak istiyorum…Barselona’ya gitmek isteyen ya da gitmeyi planlayan kişilere biraz bilgi, biraz da heyecan katmak adına…Yazı dizisi şeklinde yazıyor olacağım, o yüzden beni takip edin anaaacıııımmmm….

Barselona’ya geldik…Cidden…

İlk gün yurt dışı gezilerinde önemlidir…Uçak havaalanına iner, uçaktan inilir, “bavulum da gelmişmidir acaba” korkusu yaşanır ve daha sonra etrafta ne olup bitiyor, oradan buraya nasıl gidiliyor, şurdan nasıl geliniyor bunlar öğrenilmeye çalışılınır genelde…Otele varma çabası da ulaşım ağını anlama konusunda pratik bir çalışma olur. Bu kısımlar sorunsuz atlatılırsa ilk gün ayrı bir güzel geçer…Biz de, Antonio Banderas genlerimden dolayı olacak bu çalışma içerisinde çok fazla debelenmeden, Barselona’daki otelimize çok rahat bir şekilde ulaştık derdim ama Antonio Banderas genlerime gerek bile kalmadan, Barselona’da ki ulaşım ağı bizi zaten götürdü gitmek istediğimiz yere…Hostelden hallice, otelimize…

Barselona’da ki en büyük ve yoğun şekilde kullanılan havaalanı, El Prat oluyor…Buradan şehir merkezi dediğimiz insanların yoğun olduğu bölgeye bir çok ulaşım yöntemi var ama en kolayı AeroBus denen otobüsler. Otobüsün kalktığı yeri sorup, hemen oradan bilet alıp bu otobüs ile şehir merkezine gitmeniz mümkün. Çok sık otobüs var o yüzden kaçırırım, yok saatleri ne acaba triplerine hiç gerek yok, benden söylemesi. Ha bilet alırken, döneceğinizi de düşünerek gidiş dönüş bileti alırsanız, Barselona’daki ilk harcamanız çok da fazla koymaz. 🙂

Bu AeroBus denen otobüs şehir merkezinde bir kaç durakda duruyor. Kalacağınız yere en yakın yerde inmeniz en doğrusu olacaktır, ilk günden elleriniz de bavullar ile gençlik ateşine bürünmeye gerek yok. O ateş daha sonra çok gerekecek…

Antonio Banderas ve Penelope Cruz ikilisi olarak şehir merkezine(La Rambla) geldiğimiz de “Ulan buralar eskiden dutluktu” bakışı, “Barselona’dayız lan” jetonunun düşme sesi ile bozulsa da, istifimizi hiç bozmadan en yakın metro istasyonuna doğru yola koyulduk. Elimizle koymuş gibi tam buluyorduk ki, metrodaki görevli insan dostu kişi elimize bir metro haritası tutuşturdu, enayilik yapmayın bu biletten alın diye de yardımcı oldu saolsun…Barselona’da ulaşım için çeşit çeşit bilet var..Her ihtiyaca göre…T10 denen 10 binişlik kart alın direk en temizi…7.85 euro…Mis…

Elimize metro haritası tutuşturan görevli insan dostu kişi ile iletişim konusunda yaşadığımız sorundan dolayı, hemen Shakespeare kıyafetimi çıkardım ve ispanyol edebiyatının önde gelen birinin kıyafetini giymeye çalıştım ama beceremedim…Geyik bir yana bu Barselona’dakiler ingilizce konusunda pek iyi değiller. Ciddi bir şekilde dil sorunu yaşamak mümkün. Ama yaşasın tarzanca…Bir şekilde iletişim kurma canlısı olduklarından, anlaşmak mümkün… Bu noktada az biraz öğrendiğim ispanyolcanın faydasını da görmedim değil…Neyse…

Metro haritasını çözdükten sonra otelimize geldik. MelonDistrict Marina diye hostel tarzı bir yerde kaldık. Ucuz, temiz, ulaşım acısından kolay…Tavsiye ederim…İngilizce bilen resepsiyon görevlisi, “Aaa erken gelmişsiniz, odanız hazır değil” şeklinde karşılaması yorgun olduğumuzu hatırlatsa da, daha demin bahsettiğim gençlik ateşi ile “Bavulları bırakıyoruz, oda hazır olunca çaldır, ararım ben seni” cümlesini kurup otelden ayrılıyoruz. Etrafta ne var, ne yok gezisine başlıyoruz…

Kaldığımız yer ne diye geçiyordu bilemiyorum ama kaldığımız yer “Port Olimpic” dene bölgeye yürüyerek 15 dakikalık bir mesafede, şehir merkezine de metro ile 7-8 dk bir mesafedeydi. Kısacası mis…Yol yordam bilmeyen biz, etrafda yürüyerek ilk günün keyfini çıkarmaya başladık.

Devam…