Çeviklik çağımızın gerektirdiği en önemli özelliklerden biri. Hızlı bir şekilde değişimlerin olduğu bir çağda, bu değişimlere aynı hızda uyum sağlayabilmek oldukça değerli. Ülkedeki IT sektöründe de son 6-7 senedir etkilerini ve çevikleşme ihtiyaçını yaşıyoruz. Bir çok küçük, orta, büyük ölçekli kurum “Agile” yaklaşımlar ile çeviklik kazanma içerisinde.

Ama açıkcası “Agile” yaklaşımları uygulama, çeviklik(Agility) kazanma son bir kaç yıldır düşündüğümden daha farklı bir yola giriyor. Kurumsal dünyanın da radarına daha sık girmesi bunun bir etkisi olabilir. Belli bir metodoloji ile sürdürebilirliği sağlayan kurumlar çevik metotlar ile tanışınca biraz bocalıyor gibi. Çevik metotlar birer kurallar kitabı olarak algılanıp, metotların uygulanma şekilleri de çok katı kurallar olarak yorumlanabiliyor. Bu kurallara uymak, uymaya çalışmak ihtiyaçlara çözüm sağlamaktan daha önemli bir hal alabiliyor. Bu kurallara(!) uyma derecesi ya da kural çıktıları başarı ölçümleri için birer kriter olabiliyor. Çözüm sağlanmıyor ama kuralların(!) çıktısı doğru(?) oluyorsa, çevik metot bir başarı olarak yorumlanabiliyor.

Bütün bunları çeviklik ve çevik metotlar ile ilgili düşündüğüm ve anladığım konular ile komple çelişen yanlışlar olarak görüyorum. Bunları, meslektaştalarım ile konuşmalarım, belli ortamlardaki gelen sorular ve tecrübelerim ile görüyorum, duyuyorum. Belki gerçekten de çeviklik böyle bir şeydir de, ben komple yanlış anlamışımdır. Ama gerçekten böyle yaklaşımlarsa sanırım bazı şeyleri yanlış yapıyoruz…

IT sektöründe çevik olmak, bir “spor yapmak” eylemi gibi. Düzenli bir şekilde spor yaptığımız zaman, kaslarımız daha esnek ve daha güçlü olur. Sadece kaslarımız değil, tüm vücut yapımız, hatta genel sağlımız belli gelişmeler içinde olur. Spor yapma alışkanlığımızı ne kadar sürdürürsek de kazandığımız bu özellikler o kadar gelişir, çevikliğimiz artar. Yaşam kalitemiz belli çerçevede artar. Ama spor yapmazsak da yaşarız, yine belli bir çerçevede yaşam kalitemiz olur. Sadece belli ihtiyaçlarımızda zaman zaman zorlanırız. Hayatın dinamikliğinde daha çok yorulabiliriz falan…

Bu durumun, IT dünyasında da, çevik metotlar için geçerli bir durum diye düşünüyorum. Eğer çevik metotları tercih edersek, sektörün bazı dinamikliklerine ve bu dinamikliklerin getirdiği değişimlere daha kaliteli çözümler sağlayabiliriz. Çevik metotları uygulamazsak da yine belli çerçevede çözümler sağlayabiliriz. Belki daha zor, belki daha kolay; bu iş modelinin dayandığı temel taşlara göre olan değişen bir durum. Bazı iş modelleri için çevik metotların katkısı daha çok olabilir, bazı iş modellerinde ise gerek olmayabilir, hatta yıkıcı etkisi olabilir.

Özetle; çevik metotlar birer zorunluluk değil. Burada yanlış anlaşılma olmasında diye altını çizmek isterim; zorunluluk değil dediğim, çevik metotlar, çeviklik(Agility) değil. Çok hızlı değişen dinamiklikleri olan bir çağdayız, çeviklik artık bir zorunluluk belki, ama metotlar değil…

“Agile” yaklaşımları tercih edip, iş yapış metotları olarak çevik metotları tercih etmeye başladığımızda, onları birer kural olarak ele almak çevikleşme kavramına kısmen ters düşüyor diye düşünüyorum. Çevik metot olarak ele aldığımız yaklaşımları birer kurallar kümesi ya da süreç değil de, yol haritası olarak görmek daha doğru sonuçlar verebilir. Scrum, Kanban vs. ortaya çıkmasına vesile olan tecrübelerle, çalıştığımız şirketin ya da iş modelinin aynı tecrübelere sahip olması pek olası olamaz. Dolayısıyla birer kural olarak ele alıp uygulamaya çalışmak garip sonuçlara sebep olabilir. Bu yol haritalarındaki tecrübeleri ve söylemleri, iş modelimiz ve şirket kültürü çerçevesinde ele almak daha sağlıklı olabilir.

Yukarda verdiğim spor yapmak örneğini biraz daha ilerletim. Spor yapmak çok geniş bir yelpaze. Spor salonuna gidip belli hareketleri yapan bir kişi ve spor salonuna gitmeden evinde belli başka hareketleri yapan kişi de kendi ihtiyaçları doğrultusunda çevik ve fit olabilir. Bazıları sadece 5 kilo ağırlık çalışarak güçlenirken, bazıları sağlık durumlarından dolayı 100 kere 1 kilo çalışarak güçlenebilir. Özetle, herkesin kişisel özellikleri ve tercihlerine göre spor yapma şekilleri değişebilir. IT dünyasında da çevikleşme, aynı bu şekilde, şirketlerin özeliklerine göre yapılmalı. Oturmuş belli bir kültürü varsa, bunun güçlü yanlarını koruyarak yol haritasını takip etmek daha avantajlı olabilir. Aksi takdirde zaten sancılı olacak metot, daha da sancılı olabilir.

“Zaten sancılı olacak” derken yine spor örneğinden devam edelim. Uzun süredir spor yapmayıp, spora başladığımız zaman ki ağrılar bir süre bizimle olur. Zaman içerisinde daha alışır ve bu ağrıları farklı şekilde hissederiz. Ama genelde tatlı olur. 🙂 Çevik olma ihtiyacına sonradan sahip olmaya çalışan şirketler bu ihtiyacı karşılaşayacak olgunluğa erişirken bir süre zorlanır. Bu zorlanma çevikliğin kötü olması ile alakalı değil. Sadece hiç çalışmayan kaslar, yeni yeni çalışmaya başlıyor…Kas ağrısı yani 🙂 Özetle, çeviklik zaman içerisinde, bol bol tecrübe ile kazanılan bir özellik.

Çevik metotların uygulama adımları, çıktıları ve metrikleri bazen çözüm olarak ortaya çıkan “değer”in önüne geçiyor ve başarı kriteri olarak yorumlanabiliyor, -ki oldukça yanıltıcı. Bu şekilde bir yaklaşım yanlış “değerin” ortaya çıkmasını ya da ortaya çıkan “değerin” öneminin farkında olunmamasına sebep oluyor. Hatta çevikliğin ne katma değeri olduğunun sorgulanmasına, olumsuz olarak yaklaşılmasına bile sebep oluyor. Çıktılar ve metrikler, metotun daha iyi çalışabilmesini sağlamak için birer gösterge sadece. Sonuçta ortaya çıkan “değer”in başarısı tamamen farklı bir konu. Özetle, çevik metotlar başarılı ya da başarısız olmaz, çevik metotlar sadece ortaya “değer” çıkartır ya da çıkartamaz… Bu arada ortaya çıkan “değer”in katma değeri yoksa da, çevik metotlar hızlıca daha kuvvetli bir “değerin” ortaya çıkmasını sağlar.

Kabaca çevik metotlar ile ilgili bazı düşüncelerimi paylaşmaya çalıştım. Katıldığınız, katılmadığınız her türlü şeyi siz de paylaşabilirseniz sevinirim. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…